28 Temmuz 2016 Perşembe

hakkaniyet

''İş ehline verilmediği zaman kıyameti bekleyin.''demişti Efendimiz (sav).
Şimdi bunlar neden oldu diye dövünmek vakti değildir, bundan sonrasını hakkaniyetle inşa etmek vaktidir.
Dilerim bundan sonra herkes layık olduğu yerde olur.

vatan

ülkemi yaktılar,kurşuna dizdiler ve üstünden tankla geçtiler.
15 Temmuz 2016

1 Eylül 2015 Salı

bozkır'dan gelirim.

doğduğumdan şu günüme kadar dört memleket gezdim. ya bozkır çok geniş ya da benim kaderim bozkır arasında gidip gelmekle örülü. 

deniz memleketlerinde yetişenlerin anlamamakta ısrar ettiği bir muhabbet vardır bozkır ile bozkır insanının arasında. -hoş,onlarında denizle arasında koyu bir muhabbet var da ben anlıyorum yani :) - 

o sarı sıcağa, susuzluktan çatlamış toprağa denizin çocuklarının tahammülü yoktur kolay kolay. en azından üniversitede karadeniz'den, akdeniz'den gelen arkadaşlarımın Ankara'ya bakışı şuydu : çöl. :) çöl görmemişler .

her yıl iç geçirerek andığım ve yaz geldiğinde uygulamaya koyduğum bir gezi planı mı diyelim öyle bir şeyim var . gezi değil de annemin köyünde yapılacaklar listesi aslında. 

anneannemin evine çok yakın bir mesafede Kızılbayır diye bir yer vardır. Adından da anlaşılacağı üzere kızıl renkli toprakları var.. daracık bir yol düşünün kırmızı halıyla döşeli. sağında ve solunda buğday başakları.. güneş inmeye yakın o yolda yürümek benim için bir alışkanlığa dönüştü. ayakkabılarımı çıkarıp o kızıl toprağa basarak yürümek. gün boyu ısınan toprak sanki topuklarımdan tüm vücuduma yayılır yürürken. ben birden bozkırın kendisi oluveririm. başımı sola çevirdiğim zaman buğday başaklarının arasında güneşin toprak kadar kızardığını görürüm , kısa süre sonra güneş başka memleketleri aydınlatmak üzere buğday başakları arasında kaybolur gider. güneş gitti.. serince bir rüzgar eser ve sanki güneş bizi gün boyu yakıp kavurdu diye bir teselli gibi içimize dolar,gönlümüzü alırdı.

hava daha fazla kararmadan bayırı inmek gerek.. sağdan soldan bir Kangal çıkmazsa şanslıydım. 

hasat vakti köyde bulunurduk eskiden . dedemin kendi elleriyle ördüğü tek katlı evinin geniş balkonunda yere dökülen buğdaylar küçük bir tepeciği andırırdı. oyundan alıkonurduk ucuz işçi lazım malum. :) teyzemin ve dayımın çocukları , annem , teyzelerim , anneannem.. hep birlikte buğdayların arasından taş,böcek,arpa taneleri ayırırdık. ilkin kabul etmek zor gelirdi , oyun beklemez malum. sonra bu aramızda bir rekabete dönüşürdü. en çok buğdayı kim ayıklayacak ? 

buğdayın ayıklama işleri bittikten sonra anneannem çalı çırpı toplar sonra avluda büyükçe bir ateş yakar  koca koca kazanlarda bu buğdayları kaynatırdı. bizim orda bu kaynamış buğdaya hedik denir. azıcık tuzlayınca yemesi öyle güzel olur ki..

çuval çuval buğday böylece kaynar, sonra da dama serilme sırası gelirdi.

sonra değirmen,un ve ekmek. 

bir ekmek sofraya gelinceye dek hangi aşamalardan geçiyormuş görürdüm.

zaman böyle kıymetli akar giderdi. gece olunca büyük avluda başımı göğe kaldırıp yıldızları seyrederdim. yıldızlar kandil gibi aydınlatırdı geceyi. 

en zoru da eve dönüş olurdu. tatil biter, herkes evine dönecek olur. ağlamamak için sıkardım dişlerimi.. tekrar görebilecek miydim bunca sevdiğim insanı ? hepsi bir aradayken bir tek biz gurbetteydik. hala da öyleyiz..

dönüş yolunda ilerlerken çıktığımız şehrin isminin yazılı olduğu tabelada kırmızı çapraz bir çizgi olur ya hani onu görmek istemezdim. ağlıyorsam daha çok ağlar, sustuysam da ağlamaya tekrardan başlardım. 

neydi ?

içimiz hep bir hoşçakal ülkesi.

benim içimin yüzölçümü sanırım bir hayli büyük. 




29 Ağustos 2015 Cumartesi

ben bosna'ya dair birkaç cümle.

ilkokuldan ortaokula geçiş dönemlerinden biriydi sanırım yaşım. trt'de srebrenitsa soykırımı'nın yıldönümüyle alakalı bir program vardı her yıl olur ya hani. sonra ''srebrenitsa'' kelimesini unutmamak adına kitaplıktaki bir ansiklopedinin arkasına aceleyle yazmıştım. sonra da dışarı oynamaya mı çıktım annem mi çağırdı bilemem ama televizyondan ayrıldım. 
zaman sonra o kelimeyi araştırmaya başladım. araştırdıkça bosna'yı sevdim. doğduğum senelerde büyük acılar yaşayan o güzel ülkeyi benimsedim. bosna ile olan maceram işte böyle başladı.

herkesin gitmek görmek yaşamak ve hatta ölmek istediği bir yerler mutlaka olmuştur. en azından benim için öyle. ne gittim ne gördüm ne soluklanabildim. hala beklemekteyim. çok zor değil esasında bosna'ya gitmek. ama nasip diye bir mevzu var bilen bilir. olmadı mı olmuyor.

işin güzel tarafı da şu : esmerliğime rağmen etrafımda bosnalı olduğumu düşünen insanların varlığı. :)

var olun.